REKLAMI GEÇ

FOSFORLU CEVRİYE OYUNUNU İZLERKEN

28 Mayıs 2012 Pazartesi

Denizli Devlet Tiyatrosu 2012 sezonunu Denizli’de FOSFORLO CEVRİYE adlı oyunu ile kapatırken, oldukça duygulu anlar yaşadık. Denizli Devlet Tiyatrosu kurulduktan sonra, her hafta cuma akşamları ile cumartesi gündüz ve akşamı olmak üzere 3 oyun sergilemişlerdi. Sezonun bu son haftasında, Pamukkale Üniversitemizin kampüs alanındaki şahane salonuna adını veren Sayın Hasan Kasapoğlu şerefine bir ekstra gece uygulanmış ve Fosforlu Cevriye oyunu, Hasan Kasapoğlu’nun davetlilerine tahsis edilerek, Perşembe günü süper gece uygulaması gerçekleştirilmişti. Bu ekstra uygulamaya vesile olan herkese, özellikle de, Devlet Tiyatroları Genel Müdürü Sayın Lemî Bilgin ile Sayın Hasan Kasapoğlu’na, bir Denizlili olarak ne kadar teşekkür etsek yeridir. Hatta bu özel gecenin sonunda salonu terk ederken, Sayın Esat Sivri’nin, Hasan Kasapoğlu’na yüksek sesle yürekten teşekkür edip, (iyi ki varsın Kasapoğlu!..) diye haykırışı, çok şeyler ifade ediyordu.

Salonun da dahil olduğu bu 7500 m2 alana oturan kompleksin inşasına 2008 yılında başlanmış. İzmir dahil çevremizde bir benzeri pek bulunmayan çok amaçlı bu salonda Fosforlu Cevriye oyunu sergilenirken, döne döne 3 ayrı dekor olanağı, salonun bir başka özelliğiydi. Bilindiği gibi salonun verilerini defalarca anlattığımız gibi, inip çıkan dekor değişimi yanında, bir de dönerek dekor değişim imkânı, tiyatro severlerin büyük beğenisi ve gurur vesilesi olarak izlenmiştir. Kim ne der ve nasıl düşünürse düşünsün, bize bu salonu kazandırmak için bir sürü risk altında senelerini veren Üniversitemiz geçen dönem rektörü Prof. Dr. Sayın Necdet Ardıç’a ve yeni rektörümüze teşekkür etmeliyiz. Ayrıca, gecesini gündüzüne katarak, bir uzman teknik adam gibi uygulamada çalışan, teknik özelliklerin sağlanması için koşuşturan ve Sayın Kasapoğlu’nun maddî desteklerinin sağlanmasında büyük emeği geçen Doçent Dr. Sayın Fatih Yayla, ne kadar yaylandırsalar da unutulamaz.

Salonun ikmal edilebilmesi yanında bir de, dünyaca ünlü marka Steinway Grand D kuyruklu piyanonun bu salona satın alınması için, Sayın Kasapoğlu’nun desteği, bir medya kuruluşu tarafından gırgır geçilerek hafife alınmaya çalışılması, anlaşılacak bir iş değildir. Bekleyip göreceğiz. Zaman her şeyi halledecektir diye düşünürüm.

Gerçekten pek çok şehre örnek olabilecek bu sahne sayesinde, 30 yıldır uğrunda didinip durduğumuz Denizli Devlet Tiyatrosu, ilk adımını atıp levhasını Denizli’ye asmıştır. Ne var ki, Denizli olarak endişelerimiz yeniden depreşti. Son dönemde Sayın Başbakan’ı öfkelendiren olaylar yüzünden Devlet Tiyatroları özelleştirilip tiyatroyu kaybedersek diye düşünür olduk. Acaba (geç bulduk, çabuk kaybettik) tekerlemesi gibi yeniden sızlanmaya mı başlayacağız bilemiyorum. İnanın Devlet Tiyatrosu sahibi olmak, Büyük Şehir olmakla kol kola bir olgudur. Eğer bu tür kazanımları kaybedersek, kanunlarla ne kadar büyük olursak olalım, gerçekte büyük olmak mümkün olamayacaktır diye düşünürüm.

FOSFORLU CEVRİYE denilince aklıma, başkanlık yıllarımdaki hatıralar geliverdi. O yıllarda bir arabesk şarkıcının bu eski İstanbul türküsünü kendi tarzı ile söyleyip berbat edişi, çocukluk yıllarından aklımda kaldığı şekliyle bu türküyü mırıldanmama sebep olmuştu. Ondan sonra benim türküm haline gelen Fosforlu Cevriye türküsünü, nerede olursak olalım bana söyletmeye başladılar. Zannederim oyun da bu türküden esinlenerek düzenlenmiş. Çünkü müzikal halinde oynanan oyunda bu türkü, orkestra eşliğinde söylenmiş olmasına rağmen, gerçek sözleri ve makamı ile söylenmemişti.

Karakolda ayna var, kız kolunda damga var. Gözlerinden bellidir Cevriyem sende kara sevda var. Mariya da fosforlum, sende kara sevda var.

Denizlerin kumuyum, balıkların puluyum. Aç koynunu ben geldim Cevriyem, ben de Allah kuluyum. Mariya da fosforlum, ben de Allah kuluyum. diye sürüp giden türkü, benim için bir tutku haline gelmişti ve gerçekten severek söyler ve dinlerim.

Devlet Tiyatroları ve Denizli Devlet Tiyatrosunun sonsuza dek yaşaması dileklerimle.

Not: Yazılar ile ilgili hukuki sorumluluk yazarların kendilerine aittir

Yorumlar

Ibrahim Ata   -  Bağlantı 28 Mayıs 2012, 17:11

Devletin,sosyal, kültürel alanlarda halka hizmet götürme görevi,bir ön zorunluluk olarak kabul edilmelidir.

Bu hizmet, hükümetlerin siyasi duruslariyla sartlandirilmamalidir.

Ve bu hizmet,sadece toplum katmanlarinin bir kesiminin cikarlarinin hesaba katildigi bir durusunda kurbani edilmemelidir.

Sanatsal yaraticiligi gelistirebilmek, destekliyebilmek; sanat kurumlarinin özerklestirilmesiyle-ki bu yukaridaki tehlikeli yaklasimlarin önüne gecebilecek yapilanmadir-, ve özerk sanat kurumlarina, devletin görevi geregi finansman,arac ve gerec sunmasiyla mümkündür.
Son günlerde gündeme getirilen özellestirme, sanatin,ve sanatcinin sadece bir kesime hizmet ettigi sürece , var ola bilecegi, yani, sanatcilik yerini yalakaliga birakirsa yasayabilir olabilecegi bir zemini yaratir. Kabul edilmelidir ki buda sanatin ve sanatciligin yok edilmesidir.

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı