
Zeybekci neden bakan yapılmadı?
11 Şubat 2013 Pazartesi
Kenti tanıyan farklı illerden yüzlerce insana sorun…
Denizli insanını nasıl tarif edersin diye…
Esnaf derler
İşinde gücünde derler
Çalışkan derler
Üretken derler ki aynı zamanda iyi pazarlamacıdır derler….
Amma mülayim derler,
kadercidir bazen,
bazen de kendi kaderini çizendir derler
Hayırseverdir,
cesurdur
ve fakat güleç yüzlü ve mütevazıdır derler…
İstemesini bilmez Denizli insanı,
Ben ekleyeyim bu tanımlara birini..
Pilotuz mesela, zaman zaman yazdım çizdim bu köşeden…
Türkiye’de gelmiş geçmiş en pilot ildir Denizli…
Enseye vur gık demez…
Temelinde tek bir şey yatar aslında…
İlişmez, çünkü ilişilmek istemez…
Devlet ile Denizli’nin en çok kesiştiği nokta, kesişmeyen kümedir aslında…
Neden?
Denizlilinin, gölge bile etsin istemeyişinden…
Ortada kendince giden bir sistemi, tıkır tıkır işler..
Belli bir kazancı, temelinde hayırlı işler vardır!..
Apolitiktir genelde
Çünkü politikayı taraf olmak olarak görür Denizlili…
Taraf olmak risktir, ki yaşamına mevcut risklerinin ötesinde bir risk daha eklemek istemez Denizlili..
O yüzdendir ki en başta tüm bu saydığım özelliklerden dolayı Bakan filan olamaz Nihat Zeybekci…
İlişmiştir çünkü bir kere…
bilerek veya bilmeyerek,
doğrudan ya da dolaylı Denizli’ye…
Sert, hatta kimine göre kavgacı, kırılgan ve bir o kadar güçlü tavrı düpedüz ANTİPATİK’tir çünkü…
Denizli ölçeğinde ‘Standartlara’ uymaz, marjınaldir!.
Kendi ne denli hak verir bu yazdıklarıma bilinmez ama
Çalışmıştır,
Üretmiştir,
Fark yaratmıştır,
Katkı koymuştur lakin…
Kırmıştır,
Üzmüştür
Set koymuştur aynı anda…
Yani rüzgar ekmiştir her daim farkında bile olmadan belki de fırtına biçmektedir şimdi düpedüz…
Bu nedenle arkasında tam bir kent desteği, rüzgarı, havası olsun istiyorsa, seçim kazanması yetmez,
kalp kazanmalıdır Zeybekci…
Çünkü ahali yalnızca sevdiği için oy vermez iktidara,
Kimi alternatif bulamamaktan,
kimi istikrardan dolayı verir oyunu,
kimi ranttan,
kimi korkudan,
kimi farklı farklı hesaplardan…
Şu basit bir eleştiri yazısını bile yazmanın cesaret olarak yorumlandığı bir sürecin kentteki mimarıdır Zeybekci…
Öyle bir hava yaratılmıştır ki Denizli’de, sevmeyeni, doğru bulmayanı, karşısında duranı yok ettiğine, yerle yeksan ettiğine inanılır…
Kimine göre, umut, kimine göre örnek, kimine göre efsane, kimine göre köstek, kimine göre tehdittir Zeybekci…
Kendi her ne kadar böyle bir beklenti içine girmediyse de(!) bakan olacak beklentisini, başkası değil, yanı başındakiler yaydı seçim öncesinde bu ahaliye;
Vekilliğinin ilk günlerinde yepyeni bir kabine kuruldu, dışarıda kaldı.
Kurultay yaptı Ak Parti, yine aynı cenaba sorsan neredeyse Genel Başkan Yardımcısı olacaktı Zeybekci, seçim kaybetmiş Menderes Türel oldu, kendi kenarda kaldı örneğin…
Geçtiğimiz günlerde, revizyona gidildi kabinede, sonuç malum…
Bireysel girişimler yetmezdi,
yetmedi neticesinde…
Arkasında bu şehir durmadı, işin özü…
Aralarından çıkıp zıpkın gibi, fişek gibi siyasete girdiği iş dünyası yoktu, kapısını çalan esnaf, destek isteyen çiftçi, her gün manşetlerinden düşürmeyen gazeteciler ve belki de arkasında uğruna baş koyduğu topyekün siyaset kurumu bile yoktu, kentin akla gelen tüm çevreleri, ticaret erbabı, mimar, mühendis, doktor, memur, emekçi…
Nasıl son yıllarda hiçbir konuda eskisi gibi çıkmıyorsa hemşerilerimin sesleri, bu kritik süreçlerin öncesinde de çıkmadı…
O açıklandı, dışarıda kaldı, bu açıklandı, dışarıda kaldı…
Ama yalnızca Zeybekci değil,
aynı zamanda Denizli…
Kent olamaz, bir duramaz, ayrışır, kutuplaşır, ötekileşir ve ötekileştirirse, kavga eder, kalp kırar, hatır koyarsa birbirine, Türkiye İmralıy’la kucaklaşırken, bir avuç insanı birbiriyle kucaklaşamazsa, kendiyle gerçek anlamda dost olamazsa Denizli, uzun süre daha kalacaktır da…
Not: Yazılar ile ilgili hukuki sorumluluk yazarların kendilerine aittir
Yorumlar
NIHAT ZEYBEKCİ ŞİMDİYE KADAR GELMİŞ EN İYİ BELEDEYE BAŞKANI.ZEYBEKCİ,BAKAN OLACAKTIR,AMA BİRAZ SABIR DENİZLİ HALKI. SAYIN ZEYBEKCİDE BİRAZ HOŞGOORULU OLMASI LAZIM,ÇOOOK KİNLİ VE İNTİKAMCI,BU HUYUNDAN VAZGECMESİ LAZIM,SENİ SEVİYORUZ.SAYIN ZEYBEKCİ.
Sosyal medya kültürü yeni gelişen bir kavram..Bu ortamda takma isim (veya orijinali ile nick) kullanmak kişilerin isteğine bağlı ve yaygın bir uygulama..İsmin yazılması ya da yazılmaması herhangi bir şeyi değiştirmeyeceği için nick kullanan insanları korkaklık veya samimiyetsizlikle suçlamak, gelişen kavramlardan ve sosyal medya görgü kurallarından bihaberliği yansıtıyor kanımca..Görüşler yazarak ortama katılmak yerine, kişileri suçlamak doğru bir yaklaşım değil..
Merakımı bağışlayın sayın yorumcular. Gerçek adınızı yazmaktan korkuyormusunuz? Eğer öyleyse yazıp söylediklerinizdeki samimiyetiniz tartışmaya açık demektir.
Doğruya doğru..Aslolan tabii ki kollektif kalkınmadır.İnananlar-bizler için tabii ki düstur Kur’an-ı Kerimdir.
Problem, bunun için ne yapıldığıdır, nasıl yapıldığıdır, stratejinin düstura uygunluk derecesidir..Düsturu aynı olanların izlediği bir çok farklı yol mevcut bildiğiniz gibi..”Düsturum belli, o halde benim düşündüklerim ya da stratejim tabii ki doğru” diye düşünmek ve buna göre rehavete kapılmak değil midir kollektif kalkınmadan (ve bu çerçevede Denizlinin haklı taleplerini de haklı görmekten) alıkoyan bizleri..Kullanılan kelimelerden cümlelerden ziyade, o kelimelere hangi anlamları yükleyerek kullandığınız önemlidir..Kollektif kalkınma hedefi bir anlamda sekülarizmi, toplumu ve pazarı özgürleştirme ise bir anlamda liberalizmi ifade eder.. Taraftarı olmadığım kavramlar, ancak düsturu gösterirken kullanılan literatür bazen ironik kaçabiliyor, o sebeple hatırlattım..Benden de saygılar, sevgiler…
Bu Doğru;ve haklı.
”Milli gelir-bütçenin adil dağılımı burada önem arz eder.”
Böyle bir talebimiz yok zaten,hayır romantik hayalciliği ifade etmiyor.
”Ben Denizli için bir şey istemiyorum, kollektif bir kalkınmayı bekleyeceğim demek romantik bir hayalciliği ifade etmiyor mu?”
Aslolan kollektif kalkınmadır.Burada benim stratejimi belirleyen,seküler ve liberal anlayış değil,Kur’ani Düsturdur.Saygılarımla.
Denizlinin sorunlarını konuşurken ülkeyi yönetmeye hatta ideolojileri tartışmaya başladık ya helal olsun..
Kollektif kalkınma tüm ideolojilerin, düşünce sistemlerinin, inançların hedefidir.Bunu gerçekleştirmek için beklemek yetmez çalışmak, üretmek ve artı değerler oluşturmak gerekir.Yöresel kalkınma kollektif kalkınmanın temelidir.Lokomotif görevini kalkınan iller yerine getirir.Milli gelir-bütçenin adil dağılımı burada önem arz eder.
Dün de bu gün de milli gelirden-bütçeden hak ettiğinin çok üzerinde yatırım-bütçe alan iller var iken ve Denizli arı gibi çalışıp kendi imkanlarıyla tekstili, makinayı, mermeri vs.vs.ülkesi adına katma değer haline getirirken payına düşeni alamamış bir şehirdir..Ben Denizli için bir şey istemiyorum, kollektif bir kalkınmayı bekleyeceğim demek romantik bir hayalciliği ifade etmiyor mu?Teorileri tartışıp oturmak yerine, hak ettiğini istemek ve almak kötü bir şey olmasa gerek..
Sedat bey;Yine Sayın N.Kurtulmuş beyin bir beyanını ehemmiyetine binaen zatıalinizle paylaşmak istiyorum;
”Bizim medeniyetimiz,insanın ve toplumun ifsadını üç örnek üzerinden anlatır;Siyasi Oligarşi Firavunluktur,Ekonomik oligarşi Karunluktur,İdeolojik ve dini oligarşi Belamlıktır.Oligarşiyi önlemenin tek yolu ise toplumun ve pazarın gerçek anlamıyla özgürleştirilmesinden geçer.” Dolayısyla daha yapılacak çok iş var.Saygılarımla.
Denizlinin Bakanı olması iyi olurdu,Hele birde icracı bakanlık olursa.Ama sedat bey aşağıdaki satırların doğruluğu tartışılır.
”Kendi her ne kadar böyle bir beklenti içine girmediyse de(!) bakan olacak beklentisini, başkası değil, yanı başındakiler yaydı seçim öncesinde bu ahaliye;”
Tabii mesele sadece Denizli meselesi değildir.Denizlinin tüm meselelerinin hallolması her şeyin hallolması demek değil.Aşağıda belirtildiği gibi;
1.3 milyon kişiye sosyal yardım:
65 yaşını doldurmuş, güçsüz, engelli ve kimsesizlere aylık bağlanmasını düzenleyen yasa kapsamında yılda yaklaşık 1.3 milyon kişiye sosyal yardım yapılıyor. Bu kapsamda, 797 bin 426 kişi yaşlılık, 293 bin 141 kişi özürlü, 187 bin 711 kişi malul, 59 bin 558 kişi 18 yaş altı özürlü ve 153 kişi silikozis yardımı olmak üzere yılda toplam 1 milyon 337 bin 989 kişi sosyal yardım alıyor. Bu kişilere yapılan yardımın toplamı 2 milyar 795 milyon 433 bin 560 TL olarak hesaplanıyor.
Bir Milletvekili ’nin sosyal yardımlarla ilgili soru önergesini yanıtlayan Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin’in açıkladığı veriler Türkiye’de milyonlarca kişiye yardım yapıldığını gösterdi:
• 9.2 milyon muhtaç:
2012 yılından itibaren yeşil kart sahiplerinin GSS kapsamına alınmasıyla birlikte devlet tarafından karşılanacak prim oranı “muhtaçlık düzeyine” göre belirlendi. 2011 yılında 8 milyon 928 bin 943 kişinin yeşil kartı iptal edildi. Ocak-Eylül 2012 döneminde 13 milyon 335 bin kişinin muhtaçlık değerlendirmesi yapıldığı yeni sisteme göre, aylık geliri asgari ücretin üçte birinden az olan 9 milyon 203 bin 853 kişi muhtaç olarak tanımlanarak, sigorta priminin tamamı devlet tarafından karşılanmaya başlandı. Buna göre, hiçbir sosyal güvencesi olmayan yeşil kart sahibi yoksul yurttaşın sayısı 2012 yılında 274 bin 260 kişi arttı.
• Türkiye’nin yüzde 12.3’ü:
Yeni sistemde muhtaç olarak tanımlanan kişilerin Türkiye’nin 2013 nüfusuna oranı yüzde 12.3 olarak hesaplanıyor. Başka bir deyişle ortalama her 8 kişiden biri muhtaç durumda. Muhtaç olarak tanımlanan kişilerin aylık geliri 261 TL’nin altında kalıyor. Aylık geliri asgari ücret ile asgari ücretin üçte birlik tutarı arasında arasında olan 3 milyon 639 bin 754 kişinin de sigorta priminin bir bölümü devlet tarafından karşılanıyor.
• 224 bin kadına dul yardımı:
Ocak-Eylül 2012 döneminde, eşi hayatını kaybeden kadınlara yapılan yardım kapsamında 224 bin 190 kadına toplam 259 milyon 836 bin 759 TL tutarında para aktarıldı.
• 2 milyon aileye kömür yardımı:
Türkiye’de bir yıl içinde kömür dağıtımı yapılan aile sayısı 2 milyon 95 bin 636’ya ulaştı. Ailelere toplamda 1 milyon 960 bin 204 ton kömür yardımı yapıldı.
Aslolan milligelirin tabana da yansımasıdır.Sayın N.Kurtulmuş bey geçtiğimiz haftalarda bu hususlara değinen bir açıklaması oldu.
Aslolan yöresel kazanım değil,küresel ve kolektif kazanımdır.
Asıl mesele budur.Ben inanıyorumki;Önümüzde ki dönemde bu meseleninde halledilmesi, en önemli meseledir.Aslolan hiç bir sosyal yardıma muhtaç kişi ve aile olmaması,kendi ayakları üstünde herkesin durabilmesidir.İnşaallah bu da başarılacaktır.Saygılarımla.
İrfancım aynı gazetede Serdar Ekiz arkadaşın yazdığı makele ve rakamlar var hemde TÜİK kaynaklı ithalat 236 milyar dolar itracat 152 milyar dolar, matematik hesabbın kuvvetli ise cari açığı yazıver gari, Yetenek Sizsiniz diyerek başarılarınızı övüyorum, arap petrolü doğru enerjide dışa bağımlıyız, Pakistan yerine afgan pamuğu yazmışım , hesap gene doğru, yanlış terminoloji için özür dilerim, durmak yok yola devam..
Denizliye gereken yatırımlar;
1-Denizliye Sarayköy-Akköy arasında yeni bir havaalanı
2-Denizli-İzmir arasına çift hatlı hızlı tren
3-Aydın-Denizli ve Denizli-Antalya otoyollarının yapılması
4-Denizli-Laodikya-Pamukkale-Karahayıt arasına raylı ulaşım
5-Servergazi sırtlarına restoran, kafe, eğlence alanlarından oluşan seyir terası ve teleferik
6-Pamukkale ve Karahayıt beldelerinin yıkılarak yeniden şirin-modern bir şekilde inşaası
7-Büyük Menderesin büyük kanal haline getirilerek Denizliden Ege Denizine(Didim yakınlarına) suyolu ulaşımı..
8-Kumkısıktan başlayıp Göveçlik-Karcı üzerinden Cankurtarana ulaşacak batı çevre yolu.
9-Pamukdağ kayak merkezinin bir an önce hayata geçirilmesi..
Hangi babayiğit bunları yaparsa baş tacı..Yoksa küçük dedikodularla zaman öldürmeyelim, geriye gideriz..
9-
ahura rumuzlu arkadaş hayırdır bu irfancımlar, yetenek sizsinizler falan ne oldu birden sanki kelimelerle savunma mekanizmasımı uydurdunuz kendinize.
cari açık 85 milyar dolar rakamı tüik resmi sitesinde bulamadım bu rakamı nerden buldunuz (yada uydurdunuz)söylermisiniz bizde bilelim, aksine ihracata dayalı büyüme ile Türkiye son 10 yılda imf’ye borç verir hale gelmiştir. Petrol ve pamuk hakkındaki düşünceleriniz zaten başlı başına komedi…
İrfancım o pembe gözlükleri lütfen çıkar, arap petrolü ve afgan pamuğu ile yapılan ihracaat ile ülke 85 milyar dolar cari açık veriyor, Yetenek Sizsiniz, tartışmaya gerek yok.
ahura rumuzlu arkadaş teşbih yapmaya çalışarak durumun çok kötü olduğunu, bunların sebebininde sayın Zeybekçi olduğunu inanmış ama öyle iftira atmakla birşeylerin kanıtlanamayacağını hatırlatmak isterim. Örneğin 2012 yılında Denizli ihracatı kendi rekorunu kırmıştır, yani Denizli hiç yapmadığı ihracatı geçen yıl yapmıştır ve son 10 yıldır artarak devam etmiştir. İnanmayan Google’da görebilir, öyle iftira atmakla olmuyor bu işler, millet iftiracılardan daha akıllı…Denizlililer inanmadıktan sonra Ankara hiç inanmaz, biz daha yok uzman değilmiş, yok kucaklamazmış, yok garsonlarımız bile yabancı dil biliyormuş gibi kendimizi ezerek Ankaraya bakalım kalalım böyle…
Denizli son on yılda hiç bir fabrika ve dükkan kapanmadı, hiç bir işadamı ve esnaf intihar etmedi ekonomi çok iyi vatandaş çok zenginleşti işsizlik yok buna bağlı olarak eşlerin boşanma oranı Türkiyede son sırada çok güzel köprülü kavşaklarımız ve parklar yapıldı yeşil yeşil, dıştan pervaneli bora jet uçuşlara başladı hemde ucuz bulunsaydı istanbula 10 tl ye gidecek zeplin gelecekti avrupada sıra varmış 2023de belki, insafsız Denizli Halkı Sayın Zeybekçinin kıymetini bilemedi, Yazıklar OLSUN
Belediyeler ve başkanlar yöre için iyi şeyler yapmakla yükümlüdürler..
Görevleridir zaten. Yaparlarsa takdir alır, tekrar seçilirler..
Sonra da vekil seçilirler kolayca, hatta hak etmeden vekil olmak diye bir şey de vardır memleketimde..
Öyle yani…Sözüm meclisten içeri..Partisi önemli değil.
Ancaakk… Bence bakan olmanın tek ölçütü bir kesimi ya da koca bir şehri arkasına almış olmak, ya da güler yüzlü olmak olmamalı..
Bakan, kendisine oy vermeyenler de dahil, herkese bakabilmelidir..
Bakanı olacağı konunun uzmanı olmalıdır..
Liselere bile sınavla girilen bir ülkedeyiz..
Garsonlarımız yabancı dil biliyor, bilmesi isteniyor..
Baktığımda, bak-amay-anlarımız çelişki yaratıyor…
Ben, bakan yapılacak herkesin öncelikle konusunun uzmanı olmasını istiyorum.
eline, gönlüne, öngörüne sağlık. bundan daha iyi analiz, daha iyi teşhis, daha iyi tedavi önerisi olamazdı.
Zeybekci vekilimizin kabine revizyonlarında ismi geçmediğinde bu şehirde çok mutlu olanlar var, sanki başka şehirlerin bakanları denizlimize çok faydası olacakta ondan seviniyorlar.İlk önce Denizlililer olarak kendimize çeki düzen vermemiz gerekir.Hemen hemen heryerde yazılmıştır ama tekrar yazayım.Zeybekci öncesi Denizlinin hali neydi, şimdi ne? Yazarın dediği gibi Zeybekcinin bakan olamamasının asıl sebeplerinden biride Denizli halkının tutumudur.Yorumlardada göze çarpıyor zaten, adamın biri son derece modern, Türkiyede dereceye girecek bir yapı olan 7 katlı garaja kafaya takmış durumda, önceki garajın halini unuttu galiba.
Sayın KURT Tebrikler, son parağrafını aynen alıyorum…Kent olamaz, bir duramaz, ayrışır, kutuplaşır, ötekileşir ve ötekileştirirse, kavga eder, kalp kırar, hatır koyarsa birbirine, Türkiye İmralıy’la kucaklaşırken, bir avuç insanı birbiriyle kucaklaşamazsa, kendiyle gerçek anlamda dost olamazsa Denizli, uzun süre daha kalacaktır da…
2008 de İngiliz gezi yazarı Jimmy Seal, kano ile Menderes nehrinin üzerinden Dinardan başlayıp Ege Denizine ulaşmış. Menderes nehrinin başlangıcında bir baraj ile su tutulup akış rejiminin düzenlenmesi ve büyük bir kanal haline getirilmesi ile Denizlinin (Pamukkalenin) denize ulaşabileceğini, burada gezi gemileriyle denizden Denizliye gezi turları, küçük yük gemileri ile taşımacılık, yatçılık, yelkencilik yapılabileceğini yazmış.Ve şöyle bağlamış..Acaba su akar Türk bakar bunun için mi söylenmiş..Duyduğuma göre Zeybekçi bakan olursa bu projeyi gerçekleştirmeyi hedefliyormuş..
Denizlinin çehresini Zeybekçi değiştiriyor..Yazıda bahsi geçen insan yapısı, paralı ama salaş bir kent, Hindistan Pakistan görüntüsünde bir kasaba haline razıydı Denizlinin.Bunu Zeybekçi kırdı..Arkasında durmazsa kendi kaybeder Denizlinin..Konya, Kayseri, Eskişehir vs.bir Avrupa kenti olmuşken Denizli eski köhne haline geri döner.Küçük hesaplaşmalar kente kaybettirir..Ama yazıdan şu da anlaşılıyor ki Zeybekçinin de kendisine bir çeki düzen vermesi lazım..
BU NEDEN BİLİYORMUSUN,DENİZLİNİN İKLİMİ AYNI ANDA 4 MEVSİMDİR.İNSANLARIDA ÖYLEDİR. BİRBİRİNİ SAHİP ÇIKMAZ BİRBİRİNE KÖSTEK OLMAYA ÇALIŞIR.BAK BAKALIM ŞEHİR DIŞINDA BİR TANE DENİZLİLİ BİRBİRİBİ TUTUYORMU.
İlk defa size katılıyorum çok doğru tespitler Nihat bey bile retweetlemiş yazıyı
zeybekçi’ninde bir karar vermesi gerek, yedi kat yerin altına garaj yapmaya çalışan bir belediye başkanı olarak devam etmek mi istiyor, yoksa bir vekil olarak Denizli’nin sanayicisinin ve genel olarak halkın yoksulluk sorunlarına çözüm üretmenin görevi olduğunu hatırlamak mı istemiyor,yoksa hala lokantacı esnafı ile kavga etmek mi istiyor,karar kendisinin.
denizlinin bakana deyil kurumsallığa ihtiyacı var önemli olan ulaşılmayan yerlere ihracat yapıp istihdamı artırmak