
BİLGE SAMURAY
7 Aralık 2015 Pazartesi
Bir zamanlar uzak doğuda büyük bir savaşçı yaşardı. Artık çok yaşlanmış olmasına rağmen, insanlar hala kimsenin onu mağlup edemeyeceğine inanıyorlardı.
Bir gün yaşlı samurayın kasabasına vicdansızlığı ile ünlü bir savaşçı geldi. Adam, rakibini kışkırtma tekniğiyle tanınıyordu. Değişmez bir şekilde, kışkırttığı ve kızdırdığı rakibine ilk hareketi yaptırır, sonra da en küçük bir hatayı affetmeden rüzgar hızıyla karşı hücuma geçerek mücadeleyi kazanırdı. Bu genç ve sabırsız savaşçı hiç kimseye yenilmemişti.
Samurayın adını duyup buraya gelmişti ve onu da yenerek şöhretini arttırmayı amaçlıyordu. Bütün öğrencileri böyle bir müsabakaya karşı çıktıysa da, yaşlı savaşçı onun kavga davetini kabul etti.
Herkes, kasaba meydanında toplandı. Genç savaşçı rakibine hakaretler yağdırmaya başladı. Ona taş attı, yüzüne tükürdü, akla gelebilecek her türlü aşağılamada bulundu. Yaşlı savaşçının atalarına bile dil uzattı. Onu kızdırıp ilk hareketi yaptırmak için saatlerce uğraştı. Fakat yaşlı adam hep sessiz ve serinkanlı kaldı.
Vakit ikindiye geldiğinde durum değişmemişti. Artık yorgun düşmüş, kibri kırılmış aceleci savaşçı, dayanamayıp müsabaka meydanını terk etti. Öğrencileri, hocalarının bu kadar hakarete karşı tek kelime etmemesiyle hayal kırıklığına uğramışlardı. Dayanamayıp sordular:
– Böyle bir aşağılamaya nasıl dayanabildiniz? Neden, kaybedebileceğini bilseniz de kılıcınızı kullanmadınız? Onun yerine, hepimizi utandırarak korkaklığı seçtiniz?
Yaşlı samuray sükunetle şöyle dedi:
-Birisi size bir hediye getirse ve siz de kabul etmeseniz, o hediye kime ait olur? -Hediyeyi vermeye çalışana. Diye cevap verdi öğrencilerden birisi.
-Aynı şey kıskançlık, öfke ve hakaretler için de geçerlidir; diyerek son noktayı koydu bilge savaşçı.
” Eğer kabul edilmezlerse, onları taşıyana ait olmaya devam ederler.” Cevdet Kılıç’ın “Bilgelik hikayeleri” adlı kitabından birebir alıntı yaptım bu hikayeyi. Çünkü hiç bir kelimesi değişsin istemedim, kaçırın istemedim. Son zamanlarda dünyamızın ve evrenimizin her yerini kaplayan negatif güçlerin etkisi, ülkemizi ve bütün insanlığı yoğun etkisi altına almış durumda. Her birimiz patlamak üzere ayarlanmış bombalar gibiyiz. Sokaklardaki insanlar birbirine dokunduğunda tuz buz olacak kristal camlar gibi naif, gergin ve keskin. Her an birilerinin egosunu doyurmak ve beslemek adına saldırı ve hakaretlerine mazur kalabilirsiniz.
İçinize dönün ve huzurunuzu koruyun. Dinginliğin size gelmesine izin verin. Dış dünyanın etkilerini nazikçe durdurun. Onların benliğinize ve bilinçaltınıza inmesine izin vermeyin, dışınızda tutun. Sade ve dingin kalın, nazik kalın. Bu başlangıçta biraz özdisiplin gerektirir. İç sağlığınıza ve huzurunuza dikkatinizi verin.
“Sevginizin sizi ve başkalarını beslemesine izin verin. Sessizce dikkatinizi içsel huzurunuza verin ve farkında olun” diyor Maharishi. ” Bu şekilde hayat daha doğal ve çabasız ilerler. Hayat huzur almamız içindir, kavga yeri değildir.”
Not: Yazılar ile ilgili hukuki sorumluluk yazarların kendilerine aittir
Yorumlar
İçteki barış hâli dışa da yansır!
İnsanı tüketen, insanlığından çıkaran Istanbul yaşamından kurtulduğumdan beri uyguladığım yeni yaşam felsefemi özetlemiş ve makaleye dökmüşsün kardeşim. Eline, yüreğine, bilgine sağlık. Işığınla aydınlananlar çok şanslı. Işığınız bol olsun.