REKLAMI GEÇ

GÜNEŞ UFUKTAN ŞİMDİ DOĞAR

19 Mayıs 2020 Salı

Zaman, mayalı ekmek hamuru kılığına girdi biz dört duvara toslayıp durdukça bir kaç aydır. Yani öyle ele yapışmayan ama sinsice elin bir ucundan her an kapmaya hazır yumuşaklıkta, ağır aslında ama içindeki hava kabarcıkları onu hafif hissetmemizi sağlıyor. Hamuru katlamak üzere alıyoruz, yerinden zor kalkıyor, zorlanıyor, aman kalkmıyor, yapıştı derken bir anda elimizden kayıveriyor diğer tarafa; sanki cinayet işlemişiz de, cesedi koyduğumuz çuvalmış, bir anda kurtulmak istediğimiz. Katlandıkça hem ağırlaşıyor, hem de havayla doluyor. Yani varla yok arası, geçmişle geleceğin kavgası, ekmek arası yelkovan, uzay tava, sonsuz graten.

Takvim ve saatle hepten ilişik kesilmiş durumda, kaçta yemek yeneceği sorusu dışında!  Ekmeğin mayası için de artık ihtiyacımız yok saate, elimiz gözümüz biliyor ne zaman maya tuttu, arada bir göz atmak yeterli. Sabah alarma gerek yok, kapı altından hafif bir esinti, gözümüzü gıdıklayan perde kaçağı çapkın bir ışık hüzmesi  “kalk hadi” diyor, “yürümen lazım, bu göbek nasıl gidecek?”  İtirazsız kalkıyoruz paşa paşa, elimizden alınan hareket hakkımızı, kendimize söke söke iade etmenin zaferi yüreğimizde! Kuşların şakıma tonundan, rüzgârın esişine, dağın göğe açılmış ellerinin renginden, eteğinden silkelediği sise kadar her şey bize kaç saat yürüdüğümüzü anlatıyor. Yani anlamaya başlıyoruz artık doğanın dilinden zamanı çözmeyi.

Sahi, doğayla safları bu kadar sıklaştırmayalı ne kadar oldu?

Burnumuzun dibindeki muhteşem güzellikleri görmezden gelmemiz, bir durup, nefeslenmeden ordan oraya sersem sepet her tarafımızı bir yerlere vura vura koşup durmamız hangi akla hizmettir?

Mecbur olmak duygusu çok mu tatminkâr acaba?

Hep yoğun olmak duygusu çok mu popüler?

Bir sürü gruba, bir sürü yere ait olma duygusu, yalnızlığımızı mı öldürüyor ki?

Yalnızlık, katli vacip bir suçlu mu?

Hep enn olmak, en üzgün, en zengin, en başarılı, en konuşulan, en konuşan, en zamanı olmayan, en en en, egomuzun en sevdiği besin olmasın?

Bedava bol oksijenle spor yapmak yerine, tonlarca paraya spor salonlarında havasızlığı satın almak bize kaç sınıf atlatır?

İki metrelik çukura kaç sınıf atladıktan sonra ulaşmak daha havalıdır?

Bu akla ziyan soruların bir kısmını çözdük sayılır dört duvar arasında şimdilik.

Ya dizginimizden kurtulduğumuzda?

Her şey eskiye dönüverecek diye içim ürperiyor, ya evde yoksam !!

Evde olmayı artık bir hediye olarak kabul etmemizin vaktidir.

Ev kaçılacak değil, dinlenecek yerdir.

Durmanın, nefeslenmenin, yavaşlamanın vaktidir.

Etrafımızdaki her şeyin, her canlının eşit ve olduğu gibi güzel oluşunun kıymetini anlamanın vaktidir.

Doğanın, doğallığımıza örnek olduğunu idrak etmemizin vaktidir.

Koşarken insan etrafını göremez, yavaşladığında, durduğunda görür ne var, ne yok.

Kendimizden başkasını da görmemizin vaktidir.

Bugün 19 Mayıs 1919, yanlış yazmadım. Zaman öyle mayalandı, kaçtı avuçlarımdan ya, ilerisi, gerisi yok!

Şu anda da pek ileri olduğumuz söylenemez zaten!

Evde çoklu zaman yitiminden ötürü bir gönül gözü açılması yaşıyoruz aslında.

23 Nisan’da olduğu gibi öfkeyi, sıkıntıyı coşkuya çevirebiliriz. Her türlü engele inat, balkon bahçelerimizden, yüreğimiz yırtılana, boğazımız patlayana kadar cumhuriyeti, özgürlüğü haykırabiliriz. Bir mucize kurtuluşu, parmağının ucuyla itip de yok farz edenlerin gözüne gözüne sokabiliriz.

Yapar mıyız, yaparız… KUTLU OLSUN bağımsızlığın büyük adımı, RUHUN ŞAD OLSUN bağımsızlığın BÜYÜK ADAMI!

Doğayla bu kadar iç içeyken, Gençlik Marşımız da bizi destekler, içimiz dışımız yeşile keser.

Selim Sırrı Tarcan İsveç’te duyduğu bu melodiyi çok beğenir ve notalarını yanına alır. Türkçe öğretmeni ve şair Ali Ulvi Elöve’den söz yazmasını rica eder. O da bu muhteşem sözleri yazar. İlk kez 1916’da söylenir ve o günden sonra ruhumuza yakışır kalır.

GENÇLİK MARŞI

Dağ başını duman almış
Gümüş dere durmaz akar
Güneş ufuktan şimdi doğar
Yürüyelim arkadaşlar 

 Sesimizi yer, gök, su dinlesin
Sert adımlarla her yer inlesin 

 Bu gök, deniz nerede var
Nerede bu dağlar taşlar
Bu ağaçlar güzel kuşlar
Yürüyelim arkadaşlar 

 Sesimizi yer, gök, su dinlesin
Sert adımlarla her yer inlesin 

Not: Yazılar ile ilgili hukuki sorumluluk yazarların kendilerine aittir

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı