
CÜBBENİN GECESİNDE KAYIP YAKUT
6 Nisan 2021 Salı
Dün 5 Nisan’dı, Cuma günü de 9 Nisan.
Yani bu haftanın başını ve sonunu bir şekilde babam tutmuş durumda. 5 Nisan Avukatlar Günü’nü kutlayamadık onun çünkü 6 yıl önce 9 Nisan’da terk etmişti bu adaletsiz dünyayı. Aslında adaletsiz olan dünya değildi mutlaka, insandı. Tek tabanca hırslarına insanlığını kurban etmiş insan elbisesi giymiş boş ruhlardı. Bu dünyaya ait olan her şeyi zimmetine geçirip, eteğinde sürükleyerek yanında götürmeye ant içmiş ve bunun beyhudeliğinin farkına varamadan suçlu göçen boş ruhlar!
Sıkıntı şu ki, giderken benden sonra tufan zihniyetiyle masanın örtüsüne yapışıp, üzerinde ne varsa kendisiyle birlikte yok olsun isteyen boş ruhlar!
Yani evet adaletsiz olan dünya değil.
Babamın mesleğini yaptığı yıllarda, bundan çeyrek asır kadar önce adalet arada kaybolsa da mutlaka bulunur gelirdi geç de olsa bir yerlerden.
Babamın cübbesi hala bende durur, mıknatısla açılıp kapanan selülitli siyah deriden bir doktor çantasında hani babamın yıllarca bize bile göstermeden sır taşır gibi içinde dava dosyalarını taşıdığı çantada. Hiç bilmezdik o dosyalarda ne yazar. Müvekkilin adı bazen geçse de suçu nedir, davası nedir bilmezdik, anlatmazdı. Eve iş getirirdi tabii ama sır getirmezdi. Kazanmayacağını bildiği davayı almazdı babam benim. Bir sepet elmayı ya da haşhaşlı ekmeği dava bedeli olarak yediğimiz çok olmuştur.
Suçsuz bir adamı ipten aldığı günü hatırlıyorum. O akşam yüzündeki huzur, görevini tam yapmışlığın verdiği omuz dikleştiren gurur gözümün önünden gitmez.
İlkokuldayken çok merak etmiştim ve beni mahkeme salonuna götürmüştü. İlk kez orada gördüm babamı cübbeli olarak. Hakime rica etmişti, basit de bir davaydı sanırım izin vermişti içeri girmeme.
Babam, benim babam o muhteşem zümrüt, yakut ışıkların içinde yanan bir gece gibiydi ahşap parmaklıkların arkasında. Baktıkça gözlerim kamaşıyor, gözlerimi her kıpışımda biraz daha büyüyordu, devleşiyordu. O kuzguni cübbenin önündeki pervazlar bayrak gibi dalgalanıyor ama asla kavuşmuyordu. Babam saygıyla konuşuyor ama gururla dimdik duruyordu ve önünü kapatmıyordu. İliklenmezdi zaten cübbe kimsenin önünde bunu biliyordum. Ama birbirine doğru bile yanaştırmıyordu. Babam avukattı, karşısındaki hakim. Herkes işini doğru yaparak Themis’in terazisini dengede tutmaya uğraşıyordu.
Kalbim yerinden fırlayacak gibi çarpıyordu bu kutsal adalet arayışının karşısında. Ben de avukat olacaktım evet olmalıydım. Adalet duygusu nirvanaya ulaşmak gibi bir şeydi. Her şeye tarafsız yukarıdan bakabileceğim bir kartal yuvasıydı sanki. Bu niyetim uzun yıllar devam etti fakat adaletin şirazesinin kaymakta olduğunu gören babam benim aklımı çelerek avukat olmama engel oldu. İyi mi kötü mü oldu bilemem, çatalın diğer tarafına gitmedim. Mühendis olmayı seçtim.
Sonra bir şeyler değişti.
Sonra birçok şey değişti.
Sonra birçok şey yer değiştirdi.
Adaletin kestiği parmak acımaya başladı çünkü bıçağı tutanlar, yanlış kişinin yanlış parmağını kesiyordu. Adalet her gün, her saat biraz daha nalıncı keserine benziyordu.
Cübbelere sık aralıklarla düğmeler dikilir olmuştu, birilerinin izniyle açılıyor, birilerinin izniyle kapanıyordu. Babamın dik omuzları gitmiş, biat etmiş çökük omuzlar gelmiş, şimşek gibi dimdik çakan gözleri gitmiş, bakmaktan kaçınan yere meyletmiş tamahkâr gözler gelmişti yerine.
Hak değil hatır, yarar değil çıkar yönlendiriyordu adaletin terazisini.
Suç tarifi bile yapılamaz olmuştu. Her gün tek dudaktan çıkan talebe göre yeni suçlar peydah oluyordu daha önce bilmediğimiz.
Sapla saman, masumla suçlu, çocukla yaşlı, hainle kahraman birbirine karışmıştı.
Hukukçu değilken dayanamıyordum bu manzaraya, hukukçu olsam kalbim nasıl sıkışırdı kim bilir!
Babam ve arkadaşları güzel zamanlarda adaleti aradılar ve buldular çoklukla.
Biz de bulacağız cübbelerin gecesinde, kol uçlarında parlayan zümrüdü ve dimdik yakasında altınla sarılmış yakutu.
Adalet, dünya malına, korkusuna ve mevkisine sığmaz. Nereye saklarsanız saklayın, bir ucu görünecektir ve biz o zaman sobeleyeceğiz.
Babacım seni çok özledim ama bugün bunları görmediğin için de bir yandan seviniyorum.
Nice adil 5 Nisanlara…
BABAM
Babam
Sen benim,
Onurlu hayatımın harcı
Boğazımdan geçen helal lokma
Doğrumla yanlışımın ayracı
Babam
Sen benim
Zorda sığınağım
Kışta sıcak barınağım
Alnımın akı
Huzur bulduğum kucağım
Babam
Sen benim
Gözümden yüreğimi okuyanım
Bir damla yaşıma
Okyanusu boşaltanım
Babam
Sen benim
Dilime yakışan duam,
Düşerken uzanan dalım
Eğilmeyen dimdik başım
Masal ülkemde kralımsın
Babamsın
Canımdan içeri canımsın…
Not: Yazılar ile ilgili hukuki sorumluluk yazarların kendilerine aittir
Yorumlar
Alkışlıyorum
Aylin Hanım yazılarınızı çok beğenerek okuyorum…Dimağınıza sağlık.Babasız büyümenin acısını; adalet duygusunu kaybetmemiş bir babayla büyümüş olan sizden gelen sözler çok mutlu etti beni…adaleti her nerdeyse hep birlik te sobelemek dileğiyle
Adalet tesisi üzerine, bir kızın baba sevgisi üzerine tekrar tekrar okunası bir yazı. Bu tarz yazıları bizimle buluşturduğunuz için çok teşekkür ediyoruz, Aylin Hanım…
Babanıza rahmet diliyorum.Sizi de yazılarınızdan dolayı kutluyorum,yazılarınızı zevkle ve beğeni ile okuyorum.Teşekkür ediyorum.
Yürekten alkışlıyorum
Mükemmel. İçim titredi. Zor anlatılır duygularım. Kalemine yüreğine sağlık.
Babanı ve anneni yakından tanıyorum Aylin’ciğim, bir baba ancak bu kadar güzel anlatılır. Baban seninle gurur duyuyordur. Kutluyor ve tebrik ediyorum. Başarılar güzel kızım.
Sevgili AYLİN MÜFTÜLER Hanımefendiyi, Avukatlar Günü dolayısıyla ; baba mesleğiyle babalık duygularını harmanladığı bu çok anlamlı yazısı için kutluyoruz…
Kalemine, sözüne, kelamına sağlık.
Saygı, sevgi ve selamlarımla…